Yurdumun tüm toprakları işgal altındayken esaretin zincirini kırmak için dişini tırnağını feda eden, çocuklarının geleceğini aydınlatmak uğruna düşen bombalara ve yağan kurşunlara karşı vücudunu siper eden, kan kırmızı akan nehirlerde gördüğü yansımayı kendisine bayrak edinen milletimin rüyasını gördüm dün gece..
Kendimi bir derenin başında su içerken buldum, her yer zifiri karanlık, sadece önümdeki suyu görebiliyorum. İki elimi suya daldırıp kana kana içiyorum hafif tuzlu suyu..
Sonra bir aydınlatma fişeği atılıyor ve ortalık gündüz gibi oluyor. Etrafımda, ya kolu ya bacağı kopmuş cesetler.. Kimisi üst üste yığılmış, kimisi alelacele kazılan çukurlara gömülmüş.. Önümde uzanan koyu renkli suya gözüm takılıyor, ırmak kana bulanmış kan kırmızı akıyor. İçtiğim sudaki tuzun sebebini anlıyorum, midem kabarıyor.
Aydınlatmanın atıldığı noktayı gördüğüm için oraya doğru ilerlemeye çalışıyorum. Ama ölülere basmadan yürümek ne mümkün! Zaten açlık ve susuzluktan ayakta zor duruyorum, ufak bi çıkıntıya ayağım takılsa düşecek gibiyim. Zamanla atılan aydınlatmanın ışığı zayıflıyor, en sonunda zifiri karanlığa geri dönüyoruz. Yere uzanıp yatıyorum, sanki az önce ölen cesetlerin sıcaklığı toprağa akmış. Artık korkmuyorum, çünkü kaybedecek bir şeyim kalmadı, her şeyimi kaybettim, insanlığımı bile..
Zifiri karanlıkta bekliyorum, bir aydınlatma fişeği daha atılsa da, eve dönüş yoluna koyulsam diye..